31 Aralık 2013 Salı

KÖTÜ VE AZGIN CİNLERİ KAÇIRAN TÜTSÜ

  Bir kişi cinlerden rahatsız oluyorsa, Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri bir tavanın içine bir yemek kaşığı üzerlik tohumu, bir yemek kaşığı Çörek otu, bir yemek kaşığı Susam, bir yemek kaşığı Kişniş, çekilmemiş ve kavrulmamış Kahve ve 7 adet defne yaprağı konulur ve kavrulur (her seferinde yeni malzemeler kullanılır). Çıkan duman ağzından burnundan çekilirse o kişiyi ya da yapılan mekanı kötü ve azgın olan cinler Allah’ın izniyle terk eder.

23 Aralık 2013 Pazartesi

ENGİNAR

ENGİNAR
Enginar karaciğer için çok faydalıdır; karaciğeri korur ve karaciğer hastalıklarının daha çabuk iyileşmesini sağlar.
Karaciğer, böbrek ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur ve böbrek kumlarını döker.
Sindirimi kolaylaştırır.
İdrar söktürücüdür.
Kandaki şeker oranını ayarlar, kolesterolü düşürür.
Vücuda dinçlik verir.
Bedeni ve zihinsel yorgunluğu giderir.
Meme, rahim ağzı ve prostat kanserini önlemeye yardımcı olur.
Enginar kalbi ve damar sağlığını korumakta da etkilidir.
Hücrelerin yıpranmasını engelleyerek yaşlanmanın etkilerini azaltır.
Sarılıkta faydalıdır. Romatizma şikâyetleri
ni azaltır.
İshali keser.
Ter kokusunu giderir.

14 Aralık 2013 Cumartesi

KANTARON ÇİÇEĞİ

KANTARON ÇİÇEĞİ 

Bu bitkinin fayda ve şifaları sayılamayacak kadar çoktur: Altışar gr. alınarak bal ile macun yapılır ve yutulursa sara hastalığını meydana getiren köpükleri çıkarır.
İbni Sînâ der ki:
2 – 4 gram 300 gr. su ile kaynatılarak birer fincan içilirse dahildeki müzmin iltihaplı yaraları ve ülseri şifaya kavuşturur. (Yemeklerden birer saat evvel içilir).
 Zeytinyağı ile merhem yapılır yaralara sürülürse iltihabı temizler; yarayı şifaya kavuşturur.
 Bal ile yedişer gramı macun yapılarak yutulursa kan tükürmeyi, nefes darlığını, soğuktan kaynaklanan zat’ul cen-bi şifaya kavuşturur. Kadınların adet kanamalarını söktürür, rahim ağrılarına da iyi geıir. Karın ağrısına iyi gelir, bağırsaktaki kurtları da döker. İdrarı söktürür, dimağı ve göğsü balgamdan kurtarır.
 Nefes darlığına şifa verir. Sinir ve siyatik ağrılarında da faydalıdır.
Suyuna, sirke ilave edilir, başa sürülürse baş ağrısını alır.
 Kekik suyu ile kaynatılır, elde edilen mayi ile gargara yapılırsa bademcik iltihaplarına ve ağız yaralarına karşı şifa verir.
Çiçekleri bir müddet zeytinyağı içinde bırakılır, elde edilen bu yağ yaralara sürülürse iyi eder.

10 Aralık 2013 Salı

EVDE KETÇAP NASIL YAPILIR

Evde Ketçap Nasıl Yapılır ? Evde Ketçap Yapımı,Ketçap Tarifi,Ketçap Nasıl Yapılır,Ketçap Yapımı Evde,Ketçap Yapılışı,Ketçap Neden Yapılır,Ketçap Yapma Kızartmaların ve pek çok yiyeceğin yanında severek tükettiğimiz soslardan bir tanesi de ketçaptır.. Özellikle patates kızarması, köfte, hamburger gibi yiyeceklerin yanından hiç eksik etmediğimiz ketçap, aslında, baharatlarla lezzetlendirilmiş domates sosudur. Yani ketçap domatesten yapılır. Hazıtr olarak stın aldığımız ketçaplarda bulunan koruyucu maddelerin sağlık açısından zararları son dönemlerde oldukça sık vurgulanmaya başladı. Biz de, damak tadından ödün vermek istemeyen okurlarımız için, evde ketçap nasıl yapılır konusunu araştırdık..
Evde Ketçap Yapımı İçin Gerekli Malzemeler;
Evde Ketçap Yapımı 150x144 EVDE KETÇAP NASIL YAPILIR ? Evde Ketçap Yapımı *1 kg domates, *2 adet orta boy kuru soğan, *2 diş sarımsak, *34 adet tane karanfil, *56 adet tane karabiber, *1/2 çubuk tarçın, *1-2 adet defne yaprağı, *1 tatlı kaşığı tatlı kırmızıbiber,
*3 yemek kaşığı zeytinyağı, *1 yemek kaşığı elma sirkesi, *1 dolu tatlı kaşığı tuz, *2 yemek kaşığı şeker, Evde Ketçap Yapım
ı,Ketçap Tarifi,Ketçap Nasıl Yapılır,Ketçap Yapımı Evde,Ketçap Yapılışı,Ketçap Neden Yapılır,Ketçap Yapma Domatesleri dörde bölüp, soğan, sarımsak ve baharatlarla birlikte, kalın tabanlı bir tencereye koyun.Kısık ateşte 1-1.5 saat kadar pişirin. Soğumaya bırakın. Domatesleri süzgeçten geçirin.Yine tencereye aktarın. Zeytinyağı, sirke, tuz ve şekeri ilave ederek kısık ateşte suyunu çekip, kıvam alana değin pişirin. Sıcakken cam kavanozlara koyup, kapağını sıkıca kapatın ve kavanozları ters çevirin. Soğuyunca kavanozları düz çevirin ve buzdolabında saklayın. Tarifimiz 6 kişiliktir.

KIŞIN MAKYAJ VE BAKIM

Kışın öncelikle cildinize daha iyi ve dikkatli davranmalısınız. Bunun için zengin nemlendiriciler kullanmakla işe başlayın. Makyajdan yaklaşık 5 dakika önce nemlendiricinizi sürün ve cildinizin emmesini bekleyin. Son zamanlarda gözde olan renkli nemlendiricileri tercih ederseniz, makyaj tabanınızı daha güçlü hazırlamış olursunuz.
Ayrıca makyaj yapmayacak olsanız bile gündüz güneş koruma etkisi olan kremler sürün. Kışın da güneşin ışınları cildinize vurmaya devam ediyor, unutmayın! Bütün yıl boyunca kendinizi korumalısınız. Ardından uygun tonda bir fondöten ile cilt bazınızı tamamlayın. Eğer hassas bir cilde sahipseniz, koruyucu bir bariyer nemlendirici kullanın.
Pek çok kozmetik firması sonbahar/kış sezonu için koleksiyonlarını sunmuştur ve mevsimin en gözde renklerini kolaylıkla bulabilirsiniz. Koyu griler, erik, bordo, derin İspanyol kırmızılar ve koyu çikolata kahverengi kışın en sık kullanılan renkler arasındadır.
Kışın daha dramatik ve daha derin tonlar ile gölgeler yapabilirsiniz. Elbette renk seçiminde göz renginiz, cildinizin tonu gibi ayrıntılar da önem taşıyacaktır. Ayrıca makyajınızın ağır veya hafif olması da, nerede bulunacağınızla ilgilidir. Akşam bir yemeğe gidiyorsanız, daha koyu ve buğulu bir makyaj stili kullanabilirsiniz. Ancak işe giderken daha pratik ve gündelik makyaj yapmanız uygun olacaktır.
Yüzünü solgun ise, pastel renkler yerine soğuk ama çarpıcı tonlar kullanabilirsiniz. Açık pastel göz ve dudak makyajı yaz aylarında çok popülerdir ancak kışın biraz daha çarpıcı tonlara yönelebilirsiniz.
Kışın su geçirmez maskara kullanmanız daha iyi olacaktır. Yağmur, fırtına gibi dış etkenlerden etkilenmemiş olursunuz. Her zaman siyah rimel kullanmak zorunda değilsiniz; kahverengi, mavi veya yeşil deneyin.
Çatlak dudaklar kışın bir numaralı sorundur. Dudaklarınızı çok kuruduysa, ruj yerine birçok farklı renklerde mevcut olan renkli dudak kremlerini kullanın. Eğer daha dramatik bir kış görünüm istiyorsanız, nemlendirici üstüne pudrayla astar attıktan sonra koyu kırmızı veya zevkli bir kahverengi kullanabilirsiniz.
Allığınız kış makyajının en önemli unsuru olacaktır. Cildinize renk verecek ve bütün yüzünüzü aydınlatacaktır. Allık rengi tamamen sizin seçiminize kalmıştır. Soğuk bir makyaj için, pembe kullanabilirsiniz. Sıcak bir makyaj tonu için, şeftali, sıcak kum renkleri olabilir.

9 Aralık 2013 Pazartesi

DELİRENE İLAÇ

DELİYİ AKILLANDIRMAK İÇİN : HİÇ YUMURTLAMAMIŞ TAVUĞUN BEYNİNİ 1 BARDAK SİRKE İLE KARIŞTIR DELİYE İÇİRİLİR SE Bİ İZNİLLAH ALLAH ŞİFASINI VERİR İNŞALLAH.

5 Aralık 2013 Perşembe

ZENCEFİL MUCİZESİ

Zencefil aslında yüzyıllardır birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bir bitkidir ama son yıllarda faydalarını keşfedip tüketmeye başladık. Sayısız faydası bulunan bu bitkiyi düzenli tüketmek de önemli.

Zencefilin bilinen en önemli etkisi soğuk algınlığını önlemesi ve gidermesidir, grip olduğumda veya kendimi yorgun hissettiğimde tükettiğim ve fazlasıyla faydasını gördüğüm bir bitkidir ki araştırmalar da bunu destekliyor.

Zencefilden Kansere Hodri Meydan!

* Yumurtalık kanseri tedavisinde tüketildiğinde kanser hücrelerinin küçülmesine hatta yok olmasına dahi neden olabilmektedir, tabi doktorunuzun önerisiyle.

* Kolon kanserini önlemektedir, kolorektal kanser hücrelerinin hızlı büyümesini engelleyebildiği araştırmalarca desteklenmekte.

* Radyoterapi veya kemoterapi tedavisinde oluşan mide bulantılarını yemekle beraber tüketildiğinde azaltmaktadır.

* Enfeksiyon gidericidir ve en etkili doğal ağrı kesicidir, özellikle osteoartritte oluşan eklem ağrılarına faydalıdır.

* Sindirim sitemini düzene sokar, mide bulantısı ve kusmayı önler.

* Besin zehirlenmelerinde de faydalıdır

* Migren ağrılarında ve regl öncesi ağrılara faydalıdır

* Hafızayı güçlendirir

* Damar tıkanıklığını önler, kanı temizler

* Sakinleştirici etkisi vardır

* Sindirim sistemini düzenler

* Total kolesterol ve LDL kolesterol seviyesini düşürür

* Kanın pıhtılaşmasını önler ama tüketim miktarı önemlidir

* Kalp ritmini düzenler

* Astım hastalarında solunumu düzene sokar

* Gaz problemlerini giderir

* Kan şekerini dengeler özellikle ıhlamur ve tarçınla birlikte tüketildiğinde

* Hamilelikte özellikle son aylarda kasılmaları artırabileceğinden tüketmemekte fayda var.

Nasıl Tüketebiliriz?
Zencefili toz olarak almaktansa daha çok tazesini almaya çalışın, tazesi artık birçok markette de satılmaktadır. Yumru şekilli olan bu bitkiden ince bir dilim kesip, kabuklarını soyup, rendeleyerek bitki çaylarınıza ilave edebilir veya dilim olarak sebze yemeklerinize katıp sebze ile beraber pişirebilirsiniz. Ayrıca kurabiye veya kek içerisinde de oldukça güzel bir aroma vermektedir.

Saklama Koşulları
Zencefili taze olarak alıp tüketmek en etkilisi ama saklama koşulları da önemli çünkü zencefil kesildikten sonra oda koşullarında çok çabuk küflenebilmekte. Bunu önlemek için zencefili aldıktan sonra rendeleyip derin dondurucuda saklayabilir ihtiyacınız olduğunda kullanabilirsiniz.

Birçok bitkinin tüketim miktarına da bağlı olarak bazı hastalık tedavilerini olumsuz etkileyebilmektedir ama zencefilin herhangi bir besin veya ilaçla bir etkileşimi yoktur.

2 Aralık 2013 Pazartesi

KABAK ÇEKİRDEĞİ

 Lifi bol bir sebze olan kabak, bağırsakları tembel olanlar için tercih edilmesi gereken sebzelerdendir. Kabak sebzesi potasyum, fosfor, kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir gibi madensel elementler içerir. Kabak bedeni temizler, sinirleri yatıştırır. Besin değerinin kaybolmaması için kabağın buğuda pişirilmesi önerilir.Kavrulan çekirdekler, diğer çekirdekler arasında en fazla besleyici ve lezzetli olanıdır.. Sarı-beyaz renkte bir kabuk içinde bulunan kabak çekirdekleri kabuksuz olarak da üretilir.
Kabak çeçirdeğinin faydaları
*Mineraller, esansiyel yağlar ve protein bakımından zengindir.
*Solucan düşürme özellikleri vardır. Şerit solucanları ve diğer solucanları iyi bir defedicidir.
*Çinko içeriği, kabak çekirdeğini genellikle erkek ve kadın verimliliği için özellikle önemli yapar.
*İyi huylu prostatı büyümüş erkeklerin prostatının büyümesini durdurmak için kullanılır.
*Mesane iltihabı veya idrar tutulması gibi ikinci derecede böbrek rahatsızlıklarında da kullanılır.
*Kabak çekirdeği, büyümüş prostat veya prostat kanserinin mesaneden idrar çıkışını engellediği zaman gelişebilecek idrar yolları zorluklarından kurtarır.
*Eskiden beri ev ilaçları olarak mide bulantılarında ve deniz tutmalarında da kullanılmıştır
Kabak çekirdeğinin hangi zenginlikleri var?
*Kabak çekirdeği, minerallerin mükemmel bir kaynağıdır.
*Bir bardağın ¼ ünü dolduracak kabak çekirdeği çinkonun tavsiye edilen günlük alımının %20 sini, magnezyum ve manganezin ise %50 sini sağlamaktadır.
* Bazı B vitaminlerini içerdiği gibi kemik sağlığı ve kan pıhtılaşması için ihtiyaç olan K vitaminini önemli bir miktarda da içermektedir.
* Yağ içeriğine gelince, kabak çekirdeği, hormon dengesi, beyin fonksiyonu ve cilt sağlığı için ihtiyaç olan omega 3 ve omega 6 esansiyel yağlarını birlikte almak için iyi bir kaynaktır.
Özellikle kimler yemelidir?
• Prostatı büyümüş kimseler
• Kısırlık veya hormonal dengesizliği olan kimseler
• Solucan ve tenya bulunan kimseler
• İdrar tutukluğu olan kimseler
• Mesane iltihabı olan kimseler
• Kemik erimesi olan kimseler Önerilen kullanma şartları ve miktarlar Kabak çekirdeği, çerez olarak yenebildiği gibi, musliye, salatalara veya fındık çekirdek kavurmalarına ilave edilerek te yenebilir. Günlük doz iki tatlı kaşığı veya 20-30 gr kadar olması uygundur. Sabah akşam devam edilir.
- Kabak Çekirdeği Erkeklerin Kemikleri için Koruyucudur Daha yaşlı erkekler için kemik erimesi (osteoporotik) büyük önem taşımaktadır. 50 yaşın üzerinde 8 erkekten birinde kemik erimesine rastlanmaktadır. 45-92 yaş arasına değişen yaşlarda 400 erkek üzerinde yapılan bir(American Journal of Clinical Nutrition) çalışmada düşük çinkolu diyetle, düşük kan seviyesi ile osteoporoz arasında bir korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Kabak çekirdeği gibi çinko bakımından zengin bir diyetin prostat sağlığına yaptığı katkıya ek olarak kemik yoğunluğunun iyileştirilmesine de katkı sağlar

26 Kasım 2013 Salı

Dost arayan dost olmalıdır..

Güzel gönüllü insanlar mıknatıs gibi çekerler birbirlerini.
Dost yürekler bulur birbirini...
Daha doğrusu buldurulur birbirine layık yürekler...
Dünyada tesadüf yoktur...
Dostlukta tesadüf olmaz...
... Yüreğimiz hep dost duasında olmalıdır...
Her nimet gibi dostlukta dua ile çağrılır...
Dost arayan dost olmalıdır..

KANTARON ÇİÇEĞİ

KANTARON ÇİÇEĞİ Bu bitkinin fayda ve şifaları sayılamayacak kadar çoktur: Altışar gr. alınarak bal ile macun yapılır ve yutulursa sara hastalığını meydana getiren köpükleri çıkarır. İbni Sînâ der ki: «2 – 4 gram 300 gr. su ile kaynatılarak birer fincan içilirse dahildeki müzmin iltihaplı yaraları ve ülseri şifaya kavuşturur. (Yemeklerden birer saat evvel içilir). * Zeytinyağı ile merhem yapılır yaralara sürülürse iltihabı temizler; yarayı şifaya kavuşturur. * Bal ile yedişer gramı macun yapılarak yutulursa kan tükürmeyi, nefes darlığını, soğuktan kaynaklanan zat’ul cen-bi şifaya kavuşturur. Kadınların adet kanamalarını söktürür, rahim ağrılarına da iyi geıir. Karın ağrısına iyi gelir, bağırsaktaki kurtları da döker. İdrarı söktürür, dimağı ve göğsü balgamdan kurtarır. * Nefes darlığına şifa verir. Sinir ve siyatik ağrılarında da faydalıdır. * Suyuna, sirke ilave edilir, başa sürülürse baş ağrısını alır. * Kekik suyu ile kaynatılır, elde edilen mayi ile gargara yapılırsa bademcik iltihaplarına ve ağız yaralarına karşı şifa verir. * Çiçekleri bir müddet zeytinyağı içinde bırakılır, elde edilen bu yağ yaralara sürülürse iyi eder.

ZENOFOBİ NEDİR?

ZENOFOBİ NEDİR ? Irkçılık , Dinsel ayrımcılık , Mezhepçilik, Cinsel ayrımcılık , bir hastalıkdır bu hastalığın adıda "ZENOFOBİDİR. " Zenofobi, yabancı korkusu-nefreti anlamında olup, Yunanca ξένος (xenos,yabancı) ve φόβος (phobos,korku) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Kişinin yabancılardan ya da bir şekilde kendisinden farklı olan insanlardan korkmasına ve nefret etmesine verilen addır. Değişik olanın tehlikeli olduğu düşüncesiyle oluşan bir korkudur. Irkçılık da bazen zenofobinin uç bir türü olarak nitelendirilmektedir. Bilimkurguda dünya-dışı varlıklardan korkma anlamına da gelir. Amerikan Psikiyatri Birliğinin "Akıl Hastalıklarının Teşhisi ve İstatistikleri Elkitabı"na göre bu fobi, fobinin nesnesiyle karşı karşıya kalan hastanın aşırı bir kuruntuya kapılmasına yol açar. Zenofobinin iki türü vardır. Birincisi bir topluluğun içinde olan ama o topluluğun bir parçası sayılmayan bir gruba karşı duyulan korkudur. Bu genellikle göçmenler ya da azınlıklar olur, fakat bazen yüzyıllardır bir arada olunan bir grup da olabilir. Zenofobinin bu türü tehcir ve en kötü durumda soykırım gibi vahşi ve saldırgan tepkilere de yol açabilir. İkincisi ise temelde kültüreldir ve bu durumda korkunun nesnesinin, yabancı sayılan kültürel farklılıklarıdır. Bütün kültürler dış etkilere maruz kalmaktadır ancak kültürel zenofobi genellikle belli şeylere yönlenmiştir, başka dillerden gelen sözcükler, içinde yaşanılan toplum tarafından benimsenmeye başlanmış tutumlar gibi. Nadiren insanlara karşı bir saldırıya dönüşür ama, kültürel veya dilsel saflaştırma gibi politik kampanyalarla sonuçlanabilir. 

AYVANIN FAYDALARI,

Ayvanın çiçekleri bal ile macun yapılır da yemeklerden sonra birer kaşık yutulursa dimağa ve kalbe acayip kuvvet verir.
«Hamile kadın üçüncü ayında ayvayı çok yerse doğan-çocuğu güzel yüzlü olur, sütten mütevellit meme şişerek şancı yaparsa ayva, bal ile birlikte pişirilerek, lapa haline getirilir ve memenin üzerine konursa ağrısını alır, şişliğini de indirir.»
İbni Sînâ Kânûn’unda diyor ki:
«Ayvanın suyu çıkarılır, elde edilen bu mayi zâtürrie ve kan tüküren hastalara içirilirse faydası görülür. Çekirdekleri alınarak kaynatılır da suyu sıcak sıcak içilirse ses kısıklığım, öksürüğü giderir, göğsü yumuşatır. Ayvadan şerbet yapılır içilirse azalan cinsel arzuya kuvvet verir.»
* Ayvanın çiçekleri, bal ile macun yapılır ve birer kaşık yutulursa kalbe kuvvet verir.
* Ayva suyu içilirse kalbe ve mideye kuvvet verir, hazım ettirir, kusmayı ve ameli keser.
«Ayva yenirse insandaki harareti keser, mideye kuvvet verir.»

NAR EKŞİSİ YARARLARI

NAR EKŞİSİ YARARLARI

Şeker Hastalığına iyi gelir,
Dişeti kanamalarına iyi gelir,
Kellik tedavisinde oldukça etkilidir,
Tansiyonu yüksek olanlar için faydalıdır,
Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler,
Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur,
Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır,
Enerji verir, yorgunluğu giderir,
İdrar söktürücü etkisiyle toksin atılımını sağlar,
Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur,
Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller,
Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar,
İshali (diare) önler, tedavide destek sağlar,
Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar,
Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır,
Böbrek yaralarına karşı tatlı narın bol bol yenilmesi;
Göz ağırısına karşı ekşi nar taneleri, mercimek ve gül suyundan oluşan karışımın göz kapakları üzerine yarım saat konması;
Göz kaşıntısında nar usaresinin pişirilerek süzüldükten sonra hazırlanan ılık sıvının sürme şeklinde göze sürülmesi;
Dış basura karşı ekşi nar ile sirkeden, kellik tedavisinde ise ekşi nar ile zeytinyağından oluşan bir terkibin kullanılması;
Kalp çarpıntısına karşı nar tanelerinin dövülerek damıtılmış suyla şurup halinde içilmesi;
Romatizma ağrılarının hissedildiği eklem ve uzuvlara nar şırası sürüldüğünde, ağrı kesici özelliği bulunmaktadır.
Bayılmalara karşı nar şerbeti içilmelidir. Tatlı nar suyu, ses kısıklığı ve zatürreye karşı şifalıdır.
Narın meyvesi ve suyunun yanı sıra çiçekleri ve kabuğu da yararlarıdır. Nar çiçeği bağırsak yara ve iltihaplarını iyileştirir. Boyun tutulmasında nar çiçeği lapası boyna konursa şifalı gelir.
Narın kabuğu çay gibi demlenerek içildiğinde, mide ve bağırsak hastalıkları ile ishal ve dizanteriye karşı oldukça faydalı olmaktadır.

22 Kasım 2013 Cuma

Çocuğun Dini Eğitimi

Çocuğun Dini Eğitimi

Çocuğun Dini Eğitimi evde başlamalı‏

Çocuklarımız, manevi ve kültürel mirasımızın vârisleri, aydınlık yarınlarımızın umutlarıdır. Bir toplumun ilerlemesi ve mutluluğu, aileye verdiği değere, genç kuşakların yetişmesi için gösterdiği çabaya ve öneme bağlıdır. Çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımızdır. Aileler, bu değerin farkına vararak yaşamalı, onların eğitiminin büyük bir sorumluluk gerektirdiğinin şuurunda olarak hareket etmelidir. Peygamberimiz (sas): “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz. Erkek, ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Buna göre hepiniz birer çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.”[1] buyurarak bu mevzuya dikkat çekmektedir.

Çoban kelimesiyle; sorumluluk hissettiği kişileri her türlü tehlikeye karşı koruyan, onların ihtiyaçlarını bilen ve karşılayan, onlarla birebir ilgilenen, onlara güven veren ve onların iyi hâl üzere olmasına özen gösteren manası kastedilmiş olmalıdır. “Erkek, ailesinin çobanıdır.” denilerek aile reisinin baba olduğunu, ailenin geçiminden ve terbiyesinden öncelikli olarak babanın sorumlu olduğunu anlıyoruz. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır; yani evin iç düzeniyle birlikte çocukların bakımı ve yetiştirilmesi onun sorumluluk alanına girmektedir. Şüphesiz ki çocuğun yetiştirilmesi sürecinde annenin emeği daha büyüktür. Bu durum Kur’ân-ı Kerim’de: “Annesi onu zahmetle karnında taşımış ve güçlükle doğurmuştur. Onun taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır.”[2] diye tasvir edilir. Hamilelik, doğum ve emzirme döneminin zahmeti anne hakkını üstün kılmaktadır.

“Bir gün bir adam: ‘Ey Allah’ın Resûlü! İnsanlar arasında iyilik yapmama, kendisine iyi davranmama en çok lâyık olan kimdir?’ diye sordu. Resûlullah (sas): ‘Annen!’ buyurdu. Adam: ‘Ondan sonra kimdir?’ diye sordu. ‘Annendir!’ Adam, yine sordu: ‘Sonra kimdir?’ yine ‘Annendir!’ buyurdu. Adam: ‘Sonra kim gelir?’ diyerek dördüncü kez sorusunu tekrarladı. Sevgili Peygamberimiz bu kez: ‘Babandır!’ diye cevap verdi.”[3]

Annenin bu şerefe lâyık olması, şefkat kanatlarını evlatlarının üzerine indirmesi, onları kendine tercih etmesi, koşulsuz sevmesi, onların dertleriyle dertlenmesi, öfkesinde bile sevgiyi barındırması sebebiyledir. Bir gün sırtına iki çocuğunu yüklenmiş yoksul bir kadın bir şeyler istemek üzere Hz. Âişe validemize gelir. Hz. Âişe validemiz kadına üç hurma verir. O da çocuklarından her birine birer hurma verir. Kalan diğer hurmayı da kendisi yemek üzere ağzına götürür; ancak çocuklar onu da isterler. Kadın yemek istediği bu hurmayı da çocukları arasında bölüştürür. Kadının bu tutumuna hayran kalan Hz. Âişe olup biteni Peygamberimize anlatır. Peygamberimiz de: “Doğrusu Allah, bu şefkati sebebiyle o kadına cennetini vermiş ve onu cehennemden kurtarmıştır.” der.[4] Gönlümüzün meyvesi olan çocuklarımıza gösterdiğimiz şefkat, bizleri haz.Allah’ın lütfuna eriştirecektir. Peygamberimiz bir sözünde Kureyş kadınlarını övmekte ve şöyle demektedir:

“Kureyş kadınları, deveye binen kadınların en hayırlılarıdır. Onlar çocuklarına daha iyi bakarlar, kocalarına karşı daha saygılıdırlar.”[5] Peygamberimiz Kureyş kadınlarının çocuklarına olan yaklaşımlarını örnek olarak sunmaktadır. Çocukların bakımını en iyi şekilde yapmak… Bu bakımla kastedilen, sadece onların yeme, içme, giyinme ve diğer maddi ihtiyaçlarını karşılamak değildir. Dünyevî hiçbir sevginin dolduramadığı gönlü, haz.Allahın sevgisiyle besleyebilmek, Kur’an ahlâkıyla bezeyebilmektir. Yani temiz bir fıtrat üzere doğan çocuğun bu sâfiyetini İslâmî terbiyeyle koruyabilmektir. Çünkü haz.Allah nezdinde hak din İslâm’dır.[6]

Kur’ân-ı Kerim’de kendimizi ve ehlimizi ateşten korumamız emredilmektedir.[7] Bu âyetle ilgili olarak Hz. Ömer, “ ‘Ya Resûlallah! Nefislerimizi koruruz, fakat ailemizi nasıl koruyabiliriz?’ diye sorduğunda, Allah’ın Resûlü : ‘Allah’ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyedersiniz ve Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emredersiniz. İşte bu onları korumak demektir.’ diyerek cevap verdi.” imamı Zemahşeri de el-Keşşaf adlı tefsirinde konuyla ilgili olarak şu hadisi şerifi nakletmiştir: “Allah, o kimseye rahmet etsin ki ‘Ey ailem! Namazınıza, orucunuza, zekâtınıza, miskinlerinize, yetim ve komşularınıza dikkat edin.’ der. Ola ki Allah Teâlâ onları onunla beraber cennette toplar.

Buradan da anlıyoruz ki çocuklara dini eğitim vermek ve hayatlarında İslâmî prensiplere bağlı kalmaları noktasında uyarma görevinde bulunmak dini bir zorunluluktur. Sevgi pınarımız, kendisini tanıdıkça haz.Allah’a olan muhabbetimizin artmasına sebep olan Peygamberimiz, şu sözleriyle bizleri uyarıyor: “‘Ahir zamanda babalarından dolayı vay o evlatların haline!’ Sahâbîler şaşkınlık ve merak içerisinde: ‘Müşrik babalarından ötürü mü?’ Şefkat Peygamberi: ‘Hayır! Mümin babaları.’ Daha da şaşıran sahâbîler: ‘Nasıl olur, ey Allah’ın Resûlü? Hayret içeren bakışlara, dikkat kesilen kulaklara, sorumluluk yükleyen cevap: ‘Babaları, onlara dinlerini öğretmeyi ihmal etti.’ olur.”[8]

Sevgimizle sarmaladığımız, gözyaşlarına dayanamadığımız, acılarına onlardan önce yandığımız, en iyi imkânlara sahip olsunlar diye çabaladığımız, gözbebeğimiz evlatlarımız, haz.Allah’ın bizlere emanetleri… Bilelim ki, iyi bir Müslüman olma gayretinde olduğumuz ve bizleri örnek alarak öğrenen çocuklarımıza iyi birer model olabilme özverisinde bulunduğumuz sürece bu emanete sahip çıkmış olacağız. Yoksa uhrevî sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz için hüsrana uğrayacağız.[9]

Peygamberimiz (sas): “Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha üstün bir miras bırakamaz ve onun çocuğunu terbiye etme noktasındaki her bir çabası sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” der.[10] Çocuğun, babası üzerindeki haklarından biri, güzel ahlâk üzere yetiştirilmesidir. Baba bundan mesuldür. Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği o günde “Çocuğunu terbiye etmek için neler yaptın, ona neler öğrettin?” diye hesaba çekilecektir. Âyet-i kerimede “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir fitnedir. Büyük mükâfat ise Allah’ın yanındadır.”[11] buyrulmaktadır. Burada fitneden maksadın, imtihan vesilesi olduğu âlimler tarafından belirtilmiştir. Bu imtihanı kazanmanın bir yolu; onlara karşı vazifelerimizi bilmek, elimizden geldiğince ahlâklarını güzelleştirebilmek ve onları sadece bu dünyaya değil âhirete de en iyi şekilde hazırlayabilmektir. Diğer bir yolu da “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın.”[12] ilâhî ikazını unutmamaktır. Fazla mal ve evlat sahibi olmayı hayatımızın tek gayesi haline getirdiğimizde asıl yaradılış gayemiz olan haz.Allah’a kul olma şuurundan uzaklaşmış olacağız.

Çocuklarına iyi bir terbiye veren anne ve babalar, dünyada bunun meyvelerini zaten alırlar. Öldükleri zaman ise arkalarında kendilerine dua eden hayırlı bir evlat bıraktıkları için amel defterleri kapanmaz. Ebeveynler, ilâhî hikmet gereği, salih amel işleyerek hayatlarını zenginleştiren çocukları sebebiyle sevap kazanmaya devam ederler.[13] Nice yüzlerin aydınlanacağı o kıyamet gününde vahiy gereğince amel eden evlatları sebebiyle de ziyâsı güneşin ziyâsından daha güzel taçlar kendilerine giydirilir.[14]

Ey kalpleri halden hale çeviren Rabbimiz!

Kalplerimizi Senin dinin üzere sabit kıl.

Bizleri, Senin rızana uygun evlatlar yetiştirmede muvaffak eyle.

Âmin!

ÇOCUK İLETİŞİMİ

 Çocuğun ilk seveceği kişi ve ilk ilişki kurduğu insan annesidir. Anne, çocuk için, içinde yaşanılan dünyanın yorumlanmasında ve toplumun temsil edilmesinde öncü ve ilk örnektir. Çocuk annesinin gözetimi ve denetimi altında, yakın çevresini ve her şeyin anlamını keşfeder. Annesinin hareketlerini ve etkinliklerini izleyerek nasıl davranacağını ve yaşanılacağını öğrenir. Böylece ilk ortak yaşam, özdeşleşme ve taklitle sürer. Çocuk ilk bilgilerini annesinden edinir. Ana dilini keşfedilmesi anne ile başlar. Anne çocuk ilişkisi çocuğu iletişim yeteneğini gelişmesinde etkilidir. Dil ve iletişim sayesinde çocuk yeni kavramlar edinerek soyut kavram ile ilişkileri öğrenir. Çocuk otoriteyi de ilk kez annesi aracılığı ile tanır. 
         Baba – Çocuk İletişimi, doğumdan sonra tıpkı annede olduğu gibi babanın da çocukla duygusal bir ilişkiye girebilmesi için onunla fiziksel temasa gereksinimi vardır. Bunun içinde babanın çocuğun bakım ve oyun etkinliklerine katılmasına gerekir. Araştırmalar,babaların da anneler kadar çocukların gereksinimlerine yanıt verebileceklerini, onların psiko-sosyal ve zihinsel gelişimlerinde temel rol oynayabilecek yetenekte olduklarını ortaya koymuştur.
        Günümüzde baba, çocuğu bakımında katılabileceği ölçüde ona yararlı olur. Çocuk, babası aracılığı ile farklı bir insan biçimini tanır ve güvenliği tehlikede olmadan uyum sağlamayı öğrenir. Babanın varlığı, çocuğun babası ile kurduğu ilişkiler, annesi ile olan ilişkilere yeni bir değişiklik, yeni bir çeşitleme olarak girer . Gerçekte baba, çocuğu kadın ve erkeği ayırt etmekten kurtarır. Bebeklerin sosyalleşmesinde anne kadar babanın da önemli rolü vardır. (1)
         Anne-Babanın ve aile içindeki diğer bireylerin çocukla olan iletişimi ve etkileşimi çocuğun aile içindeki yerini belirler.Aile çocuğun ilk sosyal deneyimini edindiği yerdir.Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır,bu ilk yaşantıların örülmesin de büyük önem taşır.Sosyal uyum üzerindeki çalışmalar,ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu kanıtlamıştır.Evlerinde yakın bir ilgiye,demokrasinin birleştiğini gören çocuklar,en etkin,özgür ve arkadaşlarıyla ilişkilerinde en başarılı çocuklar olmaktadırlar.Buna karşı daha sert bir denetim altında tutulan yada eğitim yöntemleri değişken olan ailelerde büyüyen çocuklar ise karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek istemekte ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorluk çekmektedirler.Dengeli,duygusal ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu aile ortamında,yeterli güven,sevi ve sevecenlik içinde büyüyen çocuklar,gelişimleri için gerekli deneyimleri elde edebilirler.Hor gören cezalandıran ya da hem sevip hem de soğuk davranan anne ve babaların çocukları bağımlı bir kişilik yapısına sahip olmaktadırlar.Çocuğun aile üyeleri ile olan ilişkileri,diğer bireylere,nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırlar,benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur.Aile aynı zamanda çocuğa,aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçimlerinin temellerini atar.Anne-Baba-Çocuk ilişkisi,temelde anne ve babanın tutumuna bağlıdır.
      Çocuklar arasında uyum bozukluğuna yol açan bir çok olaya,yeterli ve uygun olmayan ilk anne – baba çocuk ilişkilerinin neden olduğu saptanmıştır. Anne ve babanın kendi çocukluk yıllarındaki deneyimi şimdiki tutumlarında etkili olabilir. Çocukluk yıllarında kendi anne-babasıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan,yeterli sevgi göremeyen bir baba ya da aşırı baskı altında büyümüş bir annenin tutumları bu kötü deneyimler nedeniyle olumsuz olabilir. Büyüme aşamalarında başarılı olan çocuklar,iyi aile ilişkileri içinde yetişmiş bireylerdir. Aile içinde gerçekleşen başarılı ilişkiler,mutlu,arkadaşça,bunalımdan uzak yapıcı bireylerin oluşumunu sağlar. Anne – babanın sevgi ve ilgisinden yoksun olarak büyüyen çocuklar,büyük bir sevgi açlığı gösterirler,bu açlıkla da bir takım davranış ve uyum bozukluklarına neden olabilir. 
       Çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olan ergenlik döneminde de gencin,sorunlarını kolaylıkla çözebilmesi ve zorluğa uğramadan aşabilmesi,geçmişteki olumlu aile ilişkilerine bağlıdır. Çocukluk döneminde sevgi ve güven duygusuyla yetiştirilen çocuk,mutlu bir ergen adayıdır. Daha o dönemde anne ve babasıyla başarılı bir iletişim kurabilen çocuk,zorlu ergenlik döneminde de aynı arkadaşça ilişkilerini sürdürerek,kişisel sorunlarını kolayca çözebilir. ( 2 )
      Sosyo-kültürel yapımıza bağlı olarak yaptığımız çocuk yetiştirme usullerimizde geçmiş dönemlerdeki hatalı uygulamalarımız azalmaktadır. Örneğin günümüzde bebek kundaklamanın olmadığını,buna paralel belli feodal usullerin yerini modern çocuk yetiştirme yöntemleri almıştır. Hızla gelişen Sosyal Hizmet Mesleği,Psikoloji,Çocuk Gelişimi,Aile Danışmanlığı anne – babaların çocukları ile daha sağlıklı iletişim kurmasında rehberlik yapmaktadırlar. 
     İnternetin yaygınlaşması, Tv kanaların artması anne-baba çocuk iletişiminde belli riskleri getirmektedir . Bu teknolojik gelişmeler çocuklarımızın bizlerden uzaklaşarak onları sosyal otistik olarak tanımlayacağımız bir davranışa itebilir. Bu riskleri önleme anne – babanın en önemli görevidir. Bu görevini yapması için çocukları ile empatik tutum ve davranış içinde çocuğunu anlayarak , onun değer ve tutumlarını göz ardı etmeden iletişimlerini sürekli kılmalıdırlar.

20 Kasım 2013 Çarşamba

ŞEKER HASTALIĞINA KESİN ÇÖZÜM

ZEYTİN YAPRAĞI MUCİZESİ,
ZEYTİN YAPRAĞI KURUTULMUŞ VE TOZ HALİNE GETİRİLMİŞ OLACAK,BUNU BAHARAT GİBİ HER YEMEĞİNİZE KATIYORSUNUZ.AYRICA YANINDA OLMAZSA OLMAZ GÜNDE 5 BARDAK YEŞİL ÇAY İÇİLECEK.
AYRICA BÖĞÜRTLEN YAPRAĞI DALI  KAYNATILIP AZAR AZAR İÇİLECEK .
BU ŞEKİLDE ŞEKER HASTALIĞINI YOK EDİYOR. PANKREANSI ÇALIŞTIRIYOR.HASTA NORMALE DÖNÜYOR.ŞEKERİ DÜŞÜYOR.10 GÜN YAPIN 10 UNCU GÜN ŞEKER TAHLİLİ YAPTIRINIZ.ŞEKERİNİZ DÜŞÜYOR EMİN OLUNUZ.
AYRICA BÖYLEDE YAPABİLİRSİNİZ.1 LT suyun içine 1 avuç ince kıyılmış taze zeytinyaprağını koyup, 5 dakika kaynatın. bir süre demlendirdikten sonra, Sabah akşam 1 er fincan için.

BUDA AYRI BİR ÇARE
200 Gr kaynayan suya 5 gr kurutulmuş enginar yaprağını koyup kaynatın. 3 hafta kullanın. ayrıca kurutulmuş 1 adet enginar yaprağını, demlemiş olduğunuz çayın içine atarak da içebilirsiniz.
BUNLARI TÜKETEBİLİRSİNİZ
Lahana, Turp, Tere ve domates ŞEKER DÜŞÜRÜCÜ BİTKİ
LER dir. Lahana Suyunu sıkın için, Tere yiyin. Domates tüketin. ama bütün bunları mevsiminde tüketmeye gayret edin.

IŞIK

IŞIĞIN DOĞASI

Gerçek yaşamda, tıpkı tüm mitlerin yaratılışı gibi bir doğuş anı, "Tanrı'nın ışığı karanlıktan ayırdığı" bir an ya da fizik terminolojisiyle söylersek, kuantum dalga fonksiyonunun çöküşe uğradığı bir an vardır.

O kadar bildik, o kadar alışıldık ve tanıdık bir şey gibi görünen ışığın asırlar boyu yapılan tüm araştırmaların ardından, asıl varlığının halen bir bilmece olduğunu özellikle belirtmekte bu bölümü daha iyi anlamak için yarar vardır yani ışığın ne olduğu hakkında henüz çok kesin tanımlamalar yapılamamaktadır. Kısaca ne işe yaradığını şöyle bir gözden geçirmeye kalkarsak diyebiliriz ki; ışık şekilleri görünür kılar. Işıksız, gören göz dahi görmez olur, madde ile çarpıştığında, renkleri meydana getirir. Renkler ışıktan yapılmıştır. Ve onlar, maddeyi temaslarıyla uyandırdıktan sonra tekrar ona dönerler.



"Renkler", diye yazıyor Johann Wolfgang von Goethe, "onlar ışığın acıları ve eylemleridir." Fakat ışığın yapabildikleri sadece bunlar değildir. Araştırmaların gösterdiklerine göre; doğru ışık bizi iyileştirirken, yeşil ışık bizi hasta eder. Fakat bunu düşünen var mı? Ya da buna uyan kim? Atalarımız ışığa saygı gösterdiler ve taptılar, biz ise analiz ettik, büyüsünü bozduk ve uysallaştırdık; sadece tek bir düğmeye basarak ışığa uygun hale getirdik. Yine de günümüz bilim adamları, ışığın gerçekten ne olduğunu henüz tam bir kesinlik içinde tanımlayamamaktadır. Hakkında söyleyebileceğimiz ancak onun tesirleridir.



Işık şifadır ve ışık besindir. Işık bu gezegen üzerinde kesinlikle tüm yaşamın temel dayanağıdır ve büyük bir olasılıkla tüm evrende de böyledir. Canlı varlıklar sadece ekmek ve yiyecekle beslenmiyor, bunların yanında özellikle ışıktan besleniyorlar. Dünya üzerindeki canlı varlıkların gelişimi için en önemli temel kaynak, bitkilerin fotosentez sayesinde ışıktan elde ettikleri enerjidir. Işığa gereksinim duyanlar sadece bitkiler değildir; aynı şekilde hayvanlar, bakteriler, mantarlar ve elbette insanlar da ona gereksinim duyarlar. Günümüzde bir dizi tıbbi araştırma ve doktorların asırlar boyu edindiği tecrübeler bize kesinlikle göstermiştir ki, güneş ışığının yokluğu birçok fiziksel ve ruhsal hastalıklara neden olmaktadır.

Işık enerjidir, ışık bilgi aktarır. Buradan, insanlar ile birlikte tek hücreliler de faydalanır. Hücreler, daha doğrusu büyük bir ihtimalle tüm canlı varlıklar, sadece kimyasal iletici elementlerle veya hormon ve benzerleriyle değil, "biyofotonlar" ya da "aşırı düşük hücre ışıması" denilen ışık vasıtasıyla iletişim sağlarlar. En azından sağlıklı oldukları sürece.

Örneğin kanser hücreleri, bu iletişim umudundan vazgeçmişlerdir ve tıpkı insanlarda da olduğu gibi tek ilgileri, etrafını hiç umursamadan, sınırsız bir biçimde çoğalmak olur. Aşırı ışık diğer faktörlerle birleştiğinde kansere yol açar. Fakat doğru kullanıldığında iyileştirebilir. Güneşin şifa verici tesirleri antik çağın hekimleri tarafından bilinmekteydi ve 19. yüzyılın son dönemlerinden beri renk terapisinin çeşitli yöntemleri çağımızda da tanınmaya başlandı. Kanser tümörleri bile özel yöntemlerle uygulanan ışığın şifa verici gücüne karşı koyamamakta. Şifa veren elleriyle birçok hastaya yardım edebilen insanlar, büyük bir olasılıkla bunu, ellerinden akan ışığın yardımıyla gerçekleştirebilmişlerdir.

Işık, özellikle renkli ışık, insanın ruh haline ve onun hücre değişimine, hormon salgılarına, algı yetilerine, kısacası onun hal ve sağlığına tesir etmektedir.



Işık iyileştiricidir, ışık hayati bir önem teşkil eder; fakat aslında nedir bu ışık ?

Ansiklopedik bilgilere göre; "Işık" dendiğinde anlaşılması gereken, devasa elektromanyetik dalgalar tayfının gözle görülebilir en küçük bölümünün dalga boyu alanı 400 ile 800 nanometre (metrenin milyarda biri) olmaktadır. 800 nanometrenin üstünde kızıl ötesi (IR) ve 400 nanometrenin altında ise ultraviyole (VV) ışınları bulunmakta, burada“ışık"tan olduğu kadar "ışınım"dan da söz edilmektedir.



ÇEŞİTLİ AÇILARDAN IŞIK

Konuyla ilgili bilgilere göz atıldığında ışığın genelde üç yönde işlendiğini görmekteyiz: fizik, biyoloji ve metafizik. Fiziğin ve biyolojinin bakış açısı "dış ışığa" denk düşer; elektromanyetik dalga olarak ışık ya da enerji veya enformasyon taşıyıcı. Metafizik görüşün araştırdığı ise "içsel ışık"; bununla kastedilen mistiklerin duyumsadığı ışık (aydınlanma) deneyimleri ve ışık fenomenleri ile birlikte tıbbi olarak ölmüş ve yeniden hayata döndürülen insanların yaşadıklarıdır.

Işığın tüm bu türleri, her biri kendi yöntemiyle iyileştirici tesirler taşırlar. Atalarımıza göre ışık daha çok metafizik bir olguydu, unsurdu. Tanrısal bir nitelik taşıyordu; güneş ve ay; gün ve gecenin büyük fenerleri ile birlikte gökteki yıldızlara ve gezegenlere de tanrı olarak tapınıldı. Bu tapınmanın temelinde yatan anlayışı, en güzel bir biçimde ölümünden az bir süre önce Goethe'nin Akkermann'a söylediklerinde yeniden bulmaktayız

"Eğer bana sorarlarsa, doğamdan mıdır güneşe tapmam, öyleyse defalarca söylüyorum: Elbette! Çünkü yüce olanın zuhurudur o, hem de en kudretlisi, biz dünya çocuklarının algısına sunulan. Ben ondaki ışığa ve Tanrı'nın yaratıcı gücüne tapıyorum, sadece onun sayesinde yaşar, oluşturur ve var oluruz; bitkiler ve hayvanlar ile birlikte. "



IŞIĞIN GERÇEK VARLIĞI: BİR BİLMECE

Eski Sümerler ve Babilliler de güneşe tapardı. Keltler ve Germenler de güneşe bir Tanrı olarak saygı gösterirdi, aynı şekilde İnkalar ve binlerce insanı kesip, onların titreyen kalplerini güneşe kurban eden Aztekler de. İnançlarına göre bu, güneş gücünün sürekliliğini sağlamaktaydı. Bu örf, muhakkak büyük bir yanlış anlamanın eseri ve ruhsal bir tebligatın yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü; anlamamız gerekenin, kalplerimizi güneşe adamamızı öneren bir mantal öğütten ibaret olduğunu düşünebilirsek, asıl yoruma ve manaya işte o zaman ulaşmış oluruz.

Mısırlılarda güneş; Tanrı Ra'nın varlığında, İlahlar Panteonunun en üst noktasında yerini almaktaydı, onun bakışı ışığı yaratırdı M.Ö. 13. yüzyıldan kalan papirüslerde bu bilgiler var. Mısırlı hekimler büyük bir ihtimalle, ışığın ve renklerin iyileştirici gücünü bilmekteydiler.

Yunanlılarda bu bilgi iyice belgelenmiştir. Onlar Güneş tanrıları Helios için bir şehir adadılar, "renk terapisi" uygulanan tapınaklarıyla Ünlü olan Heliopolis'i Orada ışığın anlamı; tedavi ve dinsel bütünselliğini henüz korumaktaydı. Işık, tanrı'nın vasfı ve aracıydı, sıkça da onunla özdeş görülürdü:

"Tanrı ışıktır ve onda zerre kadar zulmet mevcut değildir..." Havari Yuhanna'nın ilk mektubunda böyle denmektedir. Ve ardından: "Kim ki kardeşlerini sever, o ışıktadır, çünkü Tanrı sevgidir ve kim ki sevgide barınır, o Tanrıda ve Tanrı ondadır."



Işık, Sevgi ve Tanrı; "Bir"dirler. Bu bize bir Hint kavramı olan "Sattwa"yı hatırlatıyor; o, tanrısal özün vasfına ve aynı zamanda ışığa, ruhsallığa ve bunlardaki merhamet, sevgi dolu ilkeye işaret etmektedir.

Günümüzde ise ışık bu ruhsal anlamını neredeyse tamamen kaybetmiştir. Ve bugün çoğu insan için düğmeye basıldığında ortaya çıkan bir şeydir. Işık artık özel bir şey değil, sadece bir çeşit elektromanyetik dalgadır. Nasıl ortaya çıktıkları ve nelerden oluştukları fizik kitaplarında yazılıdır. Oysa ışığın gerçek varlığı halen bir bilmecedir ve atalarımızın, ışığı Tanrı'nın bir vasfı olarak görmeleri; bugünün doğa bilimcilerinin ve yeni fizikçilerinin öne sürdüğü "dalga/parçacık düalizmi" anlayışından daha tuhaf değildir.

Ttuz gerçeği

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?

• Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde,midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…

• Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağ ırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…

• Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…

• Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..

• Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…

• Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..

• Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…

• Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: teheccüd namazı) vazodilatasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini…

• Bütün bunların, 1600 sene evvel Peygamberimiz (sav) in yaptığı
ve ümmeti için de tavsiye ettiği sünnet-i seniyyeler olduğunu...BİLİYOR MUYDUNUZ ?

18 Kasım 2013 Pazartesi

PİRAMİTLERİN SIRLARI

Binlerce yıl önce yapılan piramitlerde bugün bile hala binlerce sır yatmaktadır. İşte piramitlerin şaşırtan özellikleri:
- Büyük Piramitin açıları, Nil'in delta yöresini iki eşit parçaya böler.

- Gize'deki üç piramit aralarında bir Pitagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre oranı 3:4:5'dir.
- Büyük Piramitin taban çevresinin, yüksekliğinin 2 katına bölünmesinin pi=3.14 sayısını verir.
- Büyük Piramitin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
- Büyük Piramit, dünyanın kara kitlesinin merkezinde yer alır.

- Büyük Piramit,dört ana yöne göre düzenlenerek inşa edilmiştir.

- Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler. Piramidi çeviren taş levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir. Bu gölgelerin taş levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabiliyordu.

- Büyük Piramit'le dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir.

- Piramitin yüksekliğiyle,çevresi arasındaki oran,bir dairenin yarı çapıyla çevresi arasındaki oranın dengidir.Dört kenarlar dünyanın en büyük ve çarpıcı üçgenleridir.

- Gizde'den geçen boylam,dünyanın denizleriyle anakaralarını iki eşit parçaya böler.Bu boylam ayrıca,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup,bütün yer kürenin uzunluğuna ölçümünde doğal sıfır noktasını oluşturur.

- Bugün teknolojik olarak çok ilerlemiş Japonya bile Keops piramidinin aynısını yapamamaktadır. Ziyaretçilerin Keops piramidine girişine izin verilmediği, bunun nedenin de piramidin koridorlarının çok dar ve dik olması olduğu söylenmektedir.

- Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi verir.(149.504.000km)

- Piramidin çalışkan işçilerinin olağanüstü bir çabayla günde 10 parça üst üste koyduklarını kabul edersek, piramitteki 2.5 milyon taçın 250.000 gün, yanı 664 yılda ancak oluşmuş oluyor. Oysa piramit 20-30 yılda tamamlanmıştır.

- Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir.Bu taşların temin edilebileceği en yakın mesafe yüzlerce km uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildikleri tam olarak bilinmemektedir.

- Piramit kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya yılda iki kez güneş girer.(doğduğu ve tahta çıktığı günler.)

- Mısır'daki büyük piramit,30 yılda inşa edildi.Bu piramitin taşları ile Fransa'nın etrafında 3m. lik bir duvar yapılabilirdi.
- Mumyalarda rodyoaktif madde bulunduğundan; mumyaları ilk bulan 12 kişi kanserden ölmüştür.

- Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.

- Kirletilmiş suyu, birkaç gün piramidin içine bırakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.

- Piramidin içerisinde süt birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.

- Bitkiler piramidin içinde daha hızlı gelişirler.

- Piramidin içine bırakılmış su beş hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.

- Çöp bidonu içindeki yemek artıkları hiç koku yapmadan piramit içinde mumyalaşır.

- Kesik ,yanık ve sıyrık gibi yaralar büyükçe bir piramit içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.

- Piramitlerin bazı odalarını içinde ne olduğu hala bilinmemektedir. Araştırmacıların çoğu ya içinde kayboldu ya da aynı yerde birkaç tur attılar fakat içlerini göremediler.

- Piramitlerin içleri yazın soğuk, kışın çok soğuk olur.

- Uzayda,aynı Mısır'daki piramitler ve Sfenks'in dizilişine uygun şekiller vardır.Ayrıca piramitlerin,bir yıldız kümesine göre dizili oldukları iddia edilmektedir.
- Piramitlerin bazılarında,kilometrelerce devam eden tüneller vardı. Bu tüneller,kimi zaman bir tuzağa, kimi zaman da firavunun gerçek mezarında çıkardı.

- Çöp bidonu içindeki yemek artıkları hiç koku neşretmeden Piramit içinde mumyalaşır.

- Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir piramitin içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.

- Firavun mezarlarının dağlarda açılan oyuklara yapıldığı dönemde,mezar için çalışan tüm işçiler, tanrılara kurban verilirlerdi. Bu, hırsızlara karşı alınmış bir önlemdi.

Piramitlerin Sirlari

Piramitlerin Sirlari 2 

Piramitlerin içerisinde ultrasound, radar, sonar gibi cihazlarin 
çalismadigini, Kirletilmis suyun bir kaç gün piramitin içinde birakildiginda 
aritilmis olarak bulundugunu, Piramitin içerisinde sütün bir kaç gün 
süreyle taze kaldigini ve sonunda bozulmadan yogurt haline geldigini,
Bitkilerin piramit içerisinde daha hizli büyüdüklerini,
Çöp bidonu içindeki yemek artiklarinin hiç koku yaymadan mumyalastiklarini,
Kesik, yanik, siyrik ve yaralarin piramitin içinde daha çabuk iyilestigini
Piramitin içinin yazin soguk, kisin sicak oldugunu,
Piramit kimin adina yapildiysa onun bulundugu odaya yilda 2 kez günes girdigini
ve bu günlerin dogdugu ve tahta çiktigi günler oldugunu, Biliyor muydunuz?




SİLİNEBİLEN YAPAY DÖVME

1 ÇAY KAŞIĞI HİNT KINASI
AZCIK ZEYTİN YAĞI
BİRAZCIKTA OKSİJEN SUYU
BUNLARI KARIŞIM YAPIN. ,KINACILAR DAN ŞEKİL ALIP,HEMEN DÖVMEYİ BEKLETMEDEN YAPIN.

15 Kasım 2013 Cuma

ENGİNAR KARACİĞER DOSTU,


ENGİNAR KARACİĞER DOSTU,
bilmediğiniz yönleri size kilo vermede yardımcı olurken aynı zamanda da bunaltıcı sıcaklarda size daha  sağlıklı beslenme sağlayacak.
Enginar detoksa bire bir 
Enginar sebze topluluğunun ıstakozu sayılır. Yenilebilir kısmına erişebilmek için gerçekten çok çaba harcamamız gerekir. Enginar karaciğeri temizleyen bir besindir. Karaciğer sağlığı ve detoks için de birebirdir. Peki neden? Çünkü bu bitki silimarinin kaynağıdır. Silimarinin , karaciğerin korunmasına ve gelişmesine yardımcı olan bir önemli bir bitki bileşenidir.
Enginar Mideyi Rahatlatır
Enginarın faydaları saymakla bitmez. Enginar yaprakları, sağlıkla ilgili çeşitli konularda faydalı olduğu tespit edilen bir dizi aktif kimyasal bileşke içerir. Örneğin bitkinin safrayı uyarıcı faaliyeti kontrollü deneylerle belgelenmiştir. Enginar, yapılan çalışmalarda enginar özü verilen kronik gastointestinal hastaları dikkate değer bir şekilde iyileşme göstermişlerdir. İncelemeyi yürüten araştırmacılar hastaların yüzde seksen beşinin mide ağrısı, mide bulantısı ve kusmadan önemli oranda kurtulduğunu ifade etmiştir.
Bu öz, yüksek kolesterol ve trigliseridlerin tedavisinde de kullanılır. Deney tüpü incelemelerinde,  enginardaki flavonoidlerin, özellikle luteolin kardiyovasküler hastalıkların kesin sebebi olan LDL(kötü) kolesterolün oksidasyonunu engellediği görülmüştür.
Göz dostu
Orta boyda bir enginar 72mg magnezyum, 425 mg potasyum, folat, lutein ve zeaksantin adlı göz dostu karotenoidler ve hepsinden daha da önemlisi 6.5 gr lif içerir. Eğer büyük boy bir enginar seçerseniz, lif miktarı neredeyse 9 grama kadar yükselir ki bunların tümünü sadece 60 kalori karşılığında alırsınız.

TARÇIN ŞEKERİ DÜŞÜRÜR

TARÇIN ŞEKERİ DÜŞÜRÜR,ÖNCE TATLI KAŞIĞI İLE BAŞLAYIP ÇOĞALTABİLİRSİNİZ.
AYRICA HAZMI DA KOLAYLAŞTIRIR.
ŞEKER HASTALIĞI OLANLAR
ÖZELLİKLE BİR KASE YOĞURDA KARIŞTIRIP YEMEK ÇOK FAYDALIDIR.

KİMYON


KİMYON DİŞ AĞRISINI DERHAL  KESER,DİŞİNİZ AĞIRINCA KİMYON KOYUNUZ

14 Kasım 2013 Perşembe

ZAYIFLATAN BİTKİLER

Zayıflatan Bitkiler

Hayatımızda yer alan bitkilerin inanılmaz mucizeler yarattığı gerçek. Hem sağlıklı olmamızı sağlar hem de en sağlıklı şekilde zayıflamamızı sağlayan bitkler hangileri? Acaba hangi bitki nasıl zayıflatıyor? Hangi bitkiyi nasıl kullanmalısınız?
Tere tohumu
Metabolizmanın canlanmasına yardımcı oluyor ve troid bezlerinin daha verimli çalışmasına katkıda bulunuyor.
Funda yaprağı
Zayıflamaya ve yağların vücut tarafından daha iyi yakılmasına destek veriyor. Açlığın bastırılmasına da yardım ediyor.
Zencefil
Alınan besinlerin daha iyi sindirilmesine yardımcı oluyor ve bünyeyi güçlendiriyor. Kilo verilirken enfeksiyonlara yakalanma riskini de azaltmaya destek oluyor.
Yeşil çay
Metabolizmayı hızlandırarak kilo vermeye ve bağırsaktaki faydalı bakterileri artırarak sindirmeye yardımcı oluyor.
Krom GTF
Pankreasın kan şekeri seviyesini dengelemesine destek veriyor. Diyetlerde kan şekeri seviyelerinin düşmesine ve artmasına engel oluyor. Açlığın ve tatlı krizinin bastırılmasında fayda sağlıyor.
Co-Enzyme Q10
Zayıflarken sağlığınızı korumanıza yardım eden güçlü bir antioksidan. Enerji metabolizmasını canlandırarak kilo kaybı sırasında yaşanan halsizlik problemlerine karşı etkili oluyor.
L-Carnitine Vücutta depolanmış yağların yakımını hızlandırıyor ve kasların performansını artırıyor. Özellikle diyetle beraber yapılacak olan egzersizden daha iyi sonuç alınmasına destek veriyor.

ÇAYIN BİLİNMEYEN 8 YARARI

Yapılan pek çok araştırmanın sonucuna göre özellikle siyah ve papatya çayının cilt üzerinde pek çok yararı var.





Siyah çay göz altı morluklarınıza iyi gelirken papatya çayı böcek sokmalarının acısını azaltıyor. Peki çay sayesinde saç renginizi doğal yöntemlerle açabileceğinizi biliyor muydunuz?

Saça parlaklık kazandırır

Çay torbalarını 15 dakika kaynar suyun içinde beklettikten sonra birkaç saat ya da bir gece boyunca soğutun. Ertesi gün bu karışımı temiz saçlarınıza sürün ve 15 dakika bekletin. Bu kürü 1 hafta boyunca uygulayarak saçlarınızda daha parlak bir görünüm elde edebilirsiniz.

Güneş yanıklarına iyi gelir

Yazın son günlerinde fazla güneşlendiniz ve cildinizde güneş yanıkları mı oluştu? Soğuttuğunuz çay torbalarını eski bir tişörtünüzle sararak yaralarınızın üzerine soğuk kompres yapın. Soğuk çay, güneş yanıklarınızın acısını dindirecektir.

Böcek ısırıklarına iyi gelir

Papatya çayının böcek ısırıkları üzerinde mucizevi bir etkisi olduğunu biliyor muydunuz? Papatya çayı torbasını soğuttuktan sonra böceğin ısırdığı bölgeye sürün. Şişliğin birkaç dakika içinde indiğini gözlerinizle göreceksiniz.

Göz altı şişliklerinizi indirir

Uykusuz bir gecenin ardından bir fincan çay sizi ayıltırken gözlerinizin altındaki morlukların da inmesine yardımcı olur.

Ayak sağlığına iyi gelir

Ayaklarınız kokuyorsa ya da mantar hastalığına yakalandıysanız çay oldukça iyi gelecektir. Kaynattığınız suyu ılıttıktan sonra büyük bir kaba dökerek ayaklarınızı içine yerleştirin. Çay, içinde barındırdığı asit sayesinde anti bakteriyel özelliğe sahiptir. İki günde bir ayaklarınızı bu kürün içine sokarak ayak sağlığınızı koruyabilirsiniz.

Kuru cildinizi nemlendirir



Pamuğunuzu soğuk yeşil çayla ıslatın ve günde iki kere cildinize sürün. Bu kür, cildinizin kısa sürede temizlenmesine yardımcı olurken onu nemlendirecektir.

Ağda sonrası kızaran cildinize iyi gelir

Eğer hassas bir cildiniz varsa ve ağdadan ya da tıraştar sonra kaşınıyorsa soğuk siyah çay kurtarıcınız olacaktır. Tüy alma işleminizden sonra bir pamuk yardımıyla soğuk çayı kaşınan ve kızaran bölgelerinize sürün. Acınız beş dakika içinde hafifleyecektir.

Saç renginizi açar

Eğer saç renginizi doğal yollardan açmanın yöntemini arıyorsanız bunun için çay yeterli olacaktır. Siyah, papatya, rooibos (kırmızı) çayları saçlarınıza en iyi renk kazandıracak çaylar arasındadır. Suyu ve çayı bir şişede karıştırdıktan sonra saçınıza uygulayın ve bu karışımı bir süre saçınızda tutun.

Saç renginiz uyguladığınız çaya göre kısa süre içinde açılacaktır.

12 Kasım 2013 Salı

Sarılık için şifa

Sarılık için şifa
Hıyarı rendeleyip nöbet şekeri ile yemeye devam etmeli.
veya 250 gram kadar hıyarın tohumunu güzelce kaynatıp suyunu nöbet şekeri ile içmelidir.(tecrübe olunmuştur